Köydeki Dut Ağacı...
















Bu soğuk günlerde, biraz içimi ısıtacak ve yazı anımsatacak görüntülere de yer vermek istiyorum.

Çoğumuzun olduğu gibi, benim de bir ucum köyde. :)  Haliyle, size ilerleyen zamanlarda harika köy manzaraları ve resimleri sunacağım.

Köyümüz bir görenin bir daha unutamayacağı, yemyeşil dağlarından, şırıl şırıl kaynak suları akan bir masal diyarıdır. :)

Halk bahçecilikle gelir sağladığı için, her yerinde çeşit çeşit ağaçlarla karşılarsınız.
Kasabamın genel görüntülerini koyduğumda detaylı bilgi vermek istediğim için, şimdilik çektiğim resimlerle ilgili yazmayı tercih edeceğim.

En üstte gördüğünüz ağaç, babamın fidan olarak dikip, aşıladığı dut ağacı. Cinsini bilmiyorum ama oldukça iri ve tatlı meyveleri var.  Kendisine ve özellikle tadına hayranım.

Nadiren hayvan gübresi vermek ve zaman zaman sulamak dışında hiç bir zahmeti olmayan,  kışa dayanıklı mütevazi bir ağaç. Çok nadir de olsa yörede" ballama" diye tabir edilen "yaprak biti" saldırısı olabiliyor, bu durumda da ağaç suyla yıkanarak arındırılıyor, en azından biz öyle yapıyoruz. :)

Görüntüleri olgunlaşmaya başlarken çekilmişti.

Dut, İç Ege ve İç Anadolu sınırında bulunan kasabamızda, yaz aylarının son demlerine doğru olgunlaşıp, tatlanıyor. Ticari amaçla üretimi yapılmadığı gibi, kurutmadan yaş olarak tüketiliyor. 

Mevsiminde köyde olsam, kesin kışlık kuruturdum ve reçelini de yapmayı ihmal etmezdim ama bizimkiler pek tercih etmiyor, gerçi piyasada da, bu büyük dutların kurutulmuşunu hiç görmedim. belki kurutmaya uygun değildir, belki de bahsettiğim dut nadir bulunduğu için yaş olarak tüketilmesi tercih ediliyordur. Her ne olursa olsun, ben kesin denerdim. :)






Yorumlar

GÜVEN SERİN dedi ki…
Dut ağacı sözcüğünü duyar duymaz dut kesilirim. Çocukluğumun en değerli anıları dut ağacının altında ve üstünde şekillenmiştir. Yüzlerce... Ve bu yüzden, beni bir çocuklar, yaşlılar ve bir de dut ağacı kandırır:)) onlara karşı hep borçlu hissederim kendimi.
Ülker dedi ki…
Çocukluğumda, evimizin arka bahçesinde,çok büyük bir dut ağacımız vardı. Olgunlaştığında hergün altına branda açar silkeler, tıkanana kadar yer, tepsi tepsi konu komşuya dağıtırdık. Birgün aniden kurudu.
Meğer rahmetli yan komşumuz dibine tuzlu su dökmüş. Mahalleli de,biz de çok üzülmüştük.

Çocukluk anılarımızın yeri bambaşka. Her çocuğun güzel anıları olsun, tabiatın içinde büyüsün isterim.

Sayın Güven, hepimiz birşekilde borçluyuz... teşekkürler.
GÜVEN SERİN dedi ki…
Çocukluğumun dut ağacı benden sorulurdu:)) Mahallenin çocukları çıkmak için benden izin almalıydı. Ona zarar verecek hoyrat çocuklar asla o izni alamazdı. Kocaman parmak gibi iribeyaz ve olgunlaştıkça kırmızıya dönen dutları vardı. Kalın geniş gövdesine eski bir kazanı bağlamıştık; aynı zamanda basket potası görevini yapardı:)) Yazın üstünde küçük bir ev yapardım. Naylonlarla ve yapraklarla sarılı harika bir masalın içine olan bir ev... Her dalında ayrı anılar gizlidir...

Bir dut ağacı bir çocuğun hayatında ne kadar önemlidir: dut ağacına yaslanmış dut ağacı ile büyümüş çocuklar bilir bunu:))
Ülker dedi ki…
Sayın Güven,
Dut hikayelerimizden bir kitap yazacak kadar anı çıkarabileceğiz sanıyorum. :))

Ben ağaç evimi erik ağacının üstünde tercih etmiştim, konumu ve şekli daha uygundu. :)

Her çocuğun anılarını yeşertecek ağaçları olması dileği ile...
NuR dedi ki…
Harika bir post... Benim çocukluğumu süsleyen dutun yarısı kara, yarısı beyaz dı. Harika bir bahçıvan olan ananem:) aşı yapmıştı. Baş parmak büyüklüğünde ki, bal tadında dutlar... Ben, annemin özene bezene diktiği, ayıcıklı pazen geceliğimle, sabah gözümü açtığım gibi,herkesler uykudayken, kırmızı plaj kovamı da koluma takıp, arka bahçede ki duta koşardım. Tepedeki yediklerim yetmez, aşağıda gene canım çeker, ev ahalisi ağaca çıkmama izin vermez diye yedeklerdim:))) Dut mevsimi başında, dayanamıyarak yediğim ham dutlar, çoook karnımı ağrıtmıştır::)))En güzel görünen dut hep dalın en ince yerinde olur, bende, ona ulaşmak için elimden geleni yapardım. Komşu bahçeye pike yapmış, komşu amcanın kucağında eczanede yapılan pansuman sonrası, eve döndüğümüzde, tüm mahalle tarafından karşılanmış, pek bir gururlanmıştım:))) Sevenim çok diye:))) Ben şanslı bir çocuktum, okul öncesi günlerim, bahçedeki ağaçların üstü veya tulumbanın altında geçtiiii:)))) Beni o güzel masalımsı yıllara götürdün sağolasın:)))
Ülker dedi ki…
Kara dutların boyası, o şirin pijamanı kirletmiyor muydu? :))

Biz ne pijalamar kurban etmiştik kara duta... Allah'tan kendi yaprağı ile elimizdeki lekelerini çıkarabiliyorduk ya, ona da şükür. Annem o kadar çabuk şükretmiyordu tabii...:))
Unknown dedi ki…
Dut deyince aklıma ipek böceği gelir ; çocukken hepimiz ipek böceği yetiştirmişizdir :) Dut yaprakalrı ile beslerdik böceklerimizi , sonrada kozadan çıkmasını beklerdik.Eğlenceli günlerdi...Aldığım ödülü sizinle paylaştım , yanında da küçük bir mim , kabul ederseniz , bol ödüllü günler dilerim :)))
Ülker dedi ki…
Doğru ya, bir de ipek böcekleri vardı değil mi? :)
Hatta ben bir ara uğurböceklerine de aynı muameleyi yapmıştım da, ısrarla yaprakları yememişlerdi. :)) Çocukluk ne güzel şey...

Ay bir de ödülüm mü oldu şimdi! Çok teşekkür ederim. Sanal ödülüme gözüm gibi bakacak, layık olmaya çalışacağım. :)
Unknown dedi ki…
Bu böceklerin türü değişikti, beyaz dut yiyen ipek böceği ise ,kara dut yaprağı yemezdi ,kara dutçu ipek böceği ise beyaz dut yaprağı yemezdi , türlü türlü huyları vardı , annemd e evde böcek istemezdi...çocukluk işte :))
Ülker dedi ki…
Zavallı annem... eve götürmediğim hayvan kalmamıştır. Her tür böcek ve kertenkeleler dahil... kediyi ve köpeği saymıyorum bile.
İpek böcekleri çoğundan daha masumdu eminim. :))

Böceklerin yaprak türü seçimini yeni öğrendim, damak tadları seçiciymiş demek ki... :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bütün bloglar açılana kadar...

Graptopetalum çiçeklenme döneminde...

18 Mart demek, gözyaşı ve gurur demek...